NOTLAR / Mimarlığı Tanımlayan Kavram: Sınır

Kaynak:http://www.dusunuyorumdergisi.com/mimarligi-tanimlayan-kavram-sinir/

 

Sınırlar; fiziksel, kültürel, sosyal kurguların şekillendirdiği çevre içerisinde varlığını sürdürmekte olan insanları ayıran veya onları bir yer içinde tutmak için çevreleyen, ilişkilerini düzenleyen öğelerdir. Günümüzde, bu öğeler, fiziksel şekillenmeler gösterebilirken, tamamen soyut, gözle görünmeyen şekillerde de ifadesini bulabilen, kurallarla belirlenen bir hal almaktadır.
Sınırlar, bütünün farklı iki alanını ayırmakta olan bir kavram olarak kritik bir noktada yer almakta, bu anlamda, bir tarafındakinin diğerleriyle karşılaştığı yer olma özelliği bakımından, gerçekte ayırandan çok, ilişkilerin ve farklılıkların oluşturduğu dinamik arakesitlerdir. Bu durumda, Simmel’in “Sınır, sınırsızın sınırlıya değmesidir” şeklindeki yorumunu da, sınırı bir “buluşma noktası” şeklinde açıklar. (Dedeoğlu)
‘Sınır’ kavramı, sözlük anlamına göre öncelikle; iki komşu devletin topraklarını veya il, ilçe, köy ya da kişilerin topraklarını birbirinden ayıran çizgi anlamına gelmektedir, ikinci bir anlamı ise; bir şeyin yayılabileceği ya da genişleyebileceği son çizgi olmasıdır. Oysa modern dönemde sosyal yaşamda ve kentte yaşanan dönüşümlerin sonuçlarından biri olan “sınır” kavramının, hatlarının giderek daha da keskinleşmesi, toplumsal ayrımlaşmaları şekillendiren bu kavramın, harita üzerindeki çizgilerden daha karmaşık ve önemli olduğunu göstermektedir. Vidler’ın konuya bu açıdan yaklaşımı; kent yaşamında artık çoğu sınırın görünür durumda ve rijit olmadığı şeklindeyken (Vidler, 1992), benzer bir görüş olarak Simmel, sınırın, sosyolojik sonuçları olan mekânsal bir gerçek olmaktan öte, kendini mekânsal olarak şekillendirip dışa vuran sosyolojik bir gerçek olduğundan bahsederek bu görüşü destekleyici bir ifadede bulunmaktadır. (Simmel, 1997) (Dedeoğlu)
Sınır kavramı çoğu zaman eşik veya kısıtlayıcı unsur olarak tanımlanmakta ve özgür düşüncenin karşısında aşılması gereken engel olarak algılanmaktadır. Her varlık sınırlarıyla var olur ve farklılaşır. Doğada gözlemlediğimiz her şeyde de sınırlar vardır; mikro ölçekten, makro ölçeğe kadar varlıkların sınırları söz konusudur. İnsanoğlu önce doğadaki sınırları görmüş, kullanmış ve öğrenerek yerleşmiştir. Sınırlar ve kenarlar oldukça kritiktir ve bütünün farklı iki alanını oluşturmaktadırlar. Bu yüzden sınırlar ayırandan çok, ilişkiler ve ters dönüşümlerin oluşturduğu dinamik ara kesitlerdir. Ekolojik anlamda da, kenar en verimli yerdir, çünkü katılımcıların ve kuvvetlerin diğeriyle karşılaştığı ve etkileştiği alandır Marcuse (1999) ise “Tüm sınırlar kişiler ve aktiviteler arasındaki, toplum içi, toplumlar arası veya kişilerle gruplar arasındaki “bölümlenmeleri” önerirler. Her şeyin sınırları vardır; hayatın ve onun kapsadığı mekânlar sınırlanmıştır” demektedir. (Uçar)
Aynı zamanda, başka bir bakış açısıyla sınır kavramının kimlik, aidiyet gibi diğer kavramları da beraberinde taşıdığı, kültürel ve bilimsel kodlamalarla belirlediğimiz evreni tanımladığı görüşü de hâkimdir. Bu paradigma mekânsal algının sorgulanmasında tasarımcının sıklıkla karşılaştığı, iç mekândan kent ölçeğine kadar bütün tasarım süreçlerini ilgilendiren temel sorunsaldır. ( Birik, Yeler ) Sınır mimari eylem ve mekânın da birçok farklı yanlarını birleştirme imkânını getirmekte ve mekânın insanla olan bağlantısını her yönden vurgulamak için çalışmaktadır.
Bu çerçevede sınırlar mimari eylemin her aşamasında kapatmak, açmak, ayırmak, korumak, ilişkileri tanımlamak, kimliğini belirlemek, iletişim kurmak, işaretlemek, aktiviteleri ayırmak ve hareketi yönlendirmek gibi özellikleri ile var olurlar. Sınırlara odaklanan bir çalışma, mekânın farklı yönleriyle anlaşılmasını ve mimarlığın ilişkiler anlamında yorumlanmasını sağlar. Bu kavram mekânda peyzaj, şehir, mahalle, ev, mobilya gibi birbiriyle ilişkili farklı ölçekler ve bağlantıların anlaşılabilmesine olanak verir. (Uçar)
İnsan için en temel güvenlik derecesi de en basit anlamda doğal dünyadan insanın fiziksel ayrımını oluşturarak sağlanır. “Merkez” önemlidir. Yapı bir merkezden başlar ve merkezler hareketin yeridir. “Sınır” ise kendi varlığı ayrımları getiren öncelikli bir yapıdır. Kenar veya sınır böylece daha çok oluşturduğu iki olguyu ayıran ve birleştiren bir paradoksal oluşum ve kurgudur (Dripps,1997). Sınır ve merkez kavramları bir arada, insanın yerleşmesindeki ana başlangıcı belirlerler. Merkez bir kenar veya sınır olmadan var olamaz, onlarla tanımlanır. Merkeze verilmiş olan güç kenarın yani sınırın da belirgin olmasıyla kolaylıkla algılanabilir. «Sınır» böylece bir topolojik ilişki tanımlayan, içi ve dışı yani «içeride olmanın farkını” yaratır (Uçar)
Marcuse’a göre, hayatın kapsadığı mekânlar sınırlanmıştır. Sınırlar olarak davranan elemanlar, yani sınır öğeleri dediğimiz duvarlar, bahçe çitleri, tabelalar aynı zamanda sınırın iki yakasındaki ayırma, korku, eşitsizlik, yabancılaşma ve uzaklaşma gibi sosyal tedirginlikleri tetiklemektedir. (Marcuse, 1997) (Garip)
Günümüzde, modernleşmenin beraberinde getirdiği bu sosyal tedirginliklerle, sınır kelimesinin temsil ettikleri karmaşıklaşmış, modern metropol insanının kendini güvende hissedebilmesi adına, “öteki”yle kurulan ilişkiler yeniden tanımlanmış ve güvenlik kavramı ön plana çıkarak, sınır kavramı modern döneme özgü yeni ifade şekilleri ile karşımıza çıkmaktadır. Modern kent mekânı için, yeni kentsel düzenleme anlayışında sınır, ana etmenlerden birini oluşturmakta, farklılıklar arasındaki ilişkiler, kimi zaman görünür, kimi zaman ise görünmeyen, soyut çizgiler olan sınırlarla düzenlenmektedir. Her ne kadar farklılıkların olduğu yerde sınırların olması doğal görünse de, günümüz metropollerinde bu sınırların keskinleşmesi, sosyal tedirginliklerin artışını da beraberinde getirmektedir. Marcuse da, bu konuyla ilgili, modern kentte karşımıza çıkan, insanları ve aktiviteleri ayırmayı amaçlayan bu sınırların, artık tarafsızlıklarından söz edilemeyeceğini söyler. (Marcuse, 1997) Buradan yola çıkarak, modern kentlerde sınırların tetiklemekte olduğu endişe ve tedirginlik duygularının temelinde, sınırlarla vurgulanan, ön plana çıkarılan farklılıkların kurduğu ilişkilerin eşitsizliklere dönüşmesinin yer almakta olduğunu söyleneblir. Sınırlar bu anlamda farklılıkları belirginleştirerek keskinleştirmekte, iç ve dış arasındaki ilişkiyi koparmakta sonucunda da farklılıkların çatıştığı kritik bölgeler olma özelliği göstermekte, sosyal tedirginliklerin getirdiği toplumsal ayrımlaşmalarsa giderek daha da belirginleşmektedir. (Garip)
Simmel, iç ve dış arasındaki ilişkiden bahsederken, toplulukların ilişkilerinin tümünde sınır kavramının önem kazanmakta olduğunu vurgular. İki farklı oluşumun çıkarlarının aynı noktada belirmesi halinde, birlikte var olabilmelerinin tek yolunun, var oldukları alanları ayıran bir sınırla mümkün olabileceğini ve bu sınırın, farklılıklar arası çatışmaları engelleyenden çok, bu çatışmaları başlatan unsur olma ihtimalinden bahseder. (Simmel, 1997) Tüm bu tartışmaların sonucunda, günümüz metropollerinde, varlık alanlarını birbirinden ayıran “sınır”ın, gerçekte kalınlıkları olmayan soyut birer çizgi ve kentin sosyal dönüşümleriyle birebir ilişkili arakesitler olduğunu, farklılıklar arası çatışmaların ortaya çıktığı durumlarda ise çeşitli şekillerde ifade edilen sınır öğeleri olarak fizikselleştiklerini söylemek mümkündür. (Dedeoğlu)
Kaynakça:
• Birik, Melih;  Yeler Gülcan Minsolmaz; Erşen, Aysun Erşen; Gündoğdu,  Meltem; ‘Sınırlar özgürleştirir mi? Bir mimarlık fakültesi temel tasarım atölyesi deneyimi’ http://www.academia.edu/12054846/SINIRLAR_OZGURLESTIRIR_MI_Bir_Mimarlik_Fak%C3%BCltesi_Temel_Tasarim_At%C3%B6lyesi_Deneyimi
• Garip, Ervin; Mimari Mekanlarda İçeride Olma Deneyimi: Yön Bulma Ve Oryantasyon, İstanbul Teknik Üniveritesi, Yüksek Lisans Tezi  https://polen.itu.edu.tr/bitstream/11527/8466/1/2158.pdf
• Dedeoğlu, Eda, Çağdaş Metropolde Görünmeyen Sınırlar Ve Kamusal Alanın Yitimi; İstanbul Teknik Üniveritesi, Yüksek Lisans Tezi, file:///C:/Users/sers/Downloads/8504%20(1).pdf
• Dirik, İkbal Elif;  Arakesıtler Üzerinden Sınır Ve Arayüz Kavramlarının Kentsel Ve Mimari Ögelerlerle İrdelenmesi; İstanbul Teknik Üniveritesi, Yüksek Lisans Tezi, file:///C:/Users/sers/Downloads/9902.pdf
• Dripps, R. D., (1997). The first house, myth, paradigm and the task of architecture, The MIT Press, London, 48.
• Marcuse, P., (1999). Walls of Fear, in Ellin, N. (editör) Architecture of Fear, Princeton Architectural Press, New York, 110-114.
• Simmel, G., 1997. The Metropolis and Mental Life, in Rethinking Architecture, Ed. Leach, N., Routledge, London and New York
• Uçar, Özlem Mumcu; Sınır Kavramına Mekânsal Bir Yaklaşım: Bahçelievler Örneği; İstanbul Teknik Üniveritesi, Yüksek Lisans Tezi, http://kutuphane.dogus.edu.tr/mvt/pdf.php?pdf=0005485


YORUM OKU/YAZ
OKUNMA 259
<>p


Paylaş puan (2,7) 1     2     3     4     5     TOPLAM (41) OY KULLANILMIŞ.
ℂℝ𝔼𝔸𝕋𝕀𝕍𝔼 𝔸ℝℂℍ𝕀𝕋𝔼ℂ𝕋

CREATİVE-Lütfen Bekleyin
Web hosting by Somee.com